29 Eylül 2017 Cuma

BAK SEN ŞU SERÇEYE




Gerçekten umuttan fazlası mı gerekir yaşamak için?belki sadece umut yeter.umut etmek hayal kurmak değil mi zaten?zihnimizin düşsel yolculuğunda yapacaklarımızı çitayı biraz yüksek tutarak planlamak,olabileceklerin en güzeliyle süsleyip harika sonuçlar elde etmek.
       Yada tam tersi! Hayallerimizi umut etmek!harika bi manzaraya bakarken bir anda gözümüzün önünde beliren,pembe panjurlu olmasa da -sizin renginiz artık hangisidiyse- bir köşesinde organik sebze-ot vs yetiştirdiğiniz,çocuklarınızın güven içinde oynayabileceği, bahçesi olan bir ev...neden olmasın diye başlarız hayal kurmaya.sonra belki bu hayal bir hedefe dönüşür.bence dönüşebilir..bu konu uzar gider umutlar hayalleri,hayaller hedefleri kovalar.
        Atlanılmaması gereken tek şey emektir.çünkü emek olmazsa kurduğun hayallerle sen sadece hayalperest sıfatını taşıyan birisin.
        Kurduğun hayal her neyse: iyi bir iş? Kariyer? Evlilik? Çocuk? Başarı? Zenginlik? Fazla kilolardan kurtulmak? Liste uzun ...hiçbirini sadece istemekle,umut etmekle yada hayalini kurmakla gerçekleştiremeyeceğini bil.yahu uyuyan prenses bile yıllarca uyudu prensine kavuşabilmek için. az şey mi?yoksa o hikayenin adı başka bişey miydi! 
          Emek verdiğini ama karşılığını alamadığını yada istediğinin tam anlamıyla gerçekleşmediğini düşünüp hayıflanma.ya henüz zamanı gelmemiştir yada senin için daha hayırlı başka birşey vardır emin ol.

         Vaktinde okuduğumda beni çok etkilemiş olan bir hikayeyi paylaşmak istiyorum;

Hikaye bu ya, bir gün bir serçe Allah’a küsmüş (densiz serçe)
Günler geçiyormuş ve serçe hiçbir şey söylemiyormuş.
İçine kapanmış derin bir hüzne boğulmuş.
İsyanın eşiğindeki serçe Artık Rabbine bir şey demiyor ve onunla konuşmuyormuş.
Cağnım Melekler merakla Allah’a serçeyi soruyorlarmış ve her defasında Allah, meleklere “o gelecek” diye cevap veriyormuş.
“Çünkü onun sesini duyacak tek kulak benim ve onun minik kalbindeki derdini anlayacak olan da tek benim” (tüyler diken diken) diyordu.
Bir zaman sonra serçe, kalbi hüzün, gözü yaşla dolu bir halde bir ağacın dalına konmuş. Hiçbir şey söylemeden öyle sessiz sessiz bekliyormuş.



       Allah,serçeye seslenmiş.
       Söyle bana! Canını sıkan ve kalbini hüzne boğan derdin nedir senin?
       Serçe mahzun, biraz da sitemli ses tonuyla;
      “Küçük bir yuvam vardı. Yorulduğumda dinlendiğim üşüdüğümde sığındığım. Kimseyi rahatsız etmiyordum ve kocaman Dünya’da ufacık bir yerdi kimsenin yerini dar etmiyordu.Sen onu da bana çok gördün neydi o zamansız fırtına? Esip yıktı yuvamı ve beni yuvasız bıraktı.”
Daha fazla konuşamamış serçe sözleri boğazında düğümlenmiş. Sessizlik Arş-ı rahmanda yankılanırken melekler başlarını eğmiş Allah’ın vereceği cevabı bekliyormuş.
        Allah; “ sen, o yuvanda dinlenirken seni avlamak isteyen bir yılan yuvana doğru geliyordu, seni yılandan korumak için fırtınaya emrettim yuvanı yıksın diye böylece sen oradan uzaklaşarak yılandan kurtuldun.

        Hikayenin devamında büyük ihtimalle serçe çok utandı ve diyecek bişey bulamayıp tövbe etti diye düşünüyorum.

      Aslında bunun üzerine söylenecek söz yok...!
      Eğer inançlı biriysen ve hayrında şerrinde allahtan geldiğine inanıyorsan ne mutlu.ateistsen yinede dünyanın mükemmel bir şekilde bir takım bilimsel kurgularla donandığına inanıyor ve kusursuz işleyişin sekmeden süregeldiğine inanıyorsun zaten.iki türlü de isyan etmeye gerek yok.bana kalsa inansan iyi olur diye düşünüyorum,kaybedecek bişeyin olmaz :)))) bu taraf huzurlu :D

         Bu yazı tamamen kendimi motive amaçlı yazılmış olup  nefsime hitap edilmiştir.!!! 
          
               Hayallerle donanmış Umutlarınız bol olsun..!